3 Şubat 2021 Çarşamba

Kainatın İncisinden…

 


Allah Resûlü (s.a.v) Hadis-i Şerifte şöyle buyuruyor:

“Kimin derdi ve gayreti dünya için olursa, Allah onun işini aleyhine darmadağın eder, meşguliyetini çoğaltır, fakirliği gözlerinin önüne koyar, (ve ne kadar çabalarsa çabalasın onun iki yakasını bir araya getirmez) dünyadan eline geçen miktar ise kaderinde yazılandan fazla olmaz.

Kimin de derdi, gayreti ve kaygısı ahiret için olursa, Allah, onun (dağınık) işini lehinde toplayıp düzeltir, kalbini zenginleştirir, (iki yakasını bir araya getirir ve) kendisi yüz çevirdiği halde dünya nimetleri ona koşarak (kendiliğinden) gelir.”

Kaynak: Tirmizi, Kıyamet 30; İbn Mace, Zühd 2. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercümesi, hadis nu: 7245

Bırak O Kapı Hep Açık Kalsın..

 


Eski zamanlarda bir zat, seyahati sırasında çok ilginçbir olaya şahid olur..

Çölde, eşkiyaların bir kervana saldırdıklarını, ne var ne yoksa zorbaca gasbettiklerini korkuyla seyreder uzaktan.. Biraz sonra bakar ki, soygun yapan eşkiyaların reisi bir kenarda abdest alıp,namaza duruyor..…

Adam hayretlerdedir… Dayanamaz, namazdan sonra yanına varır ve sorar: “Merak ve hayretler içindeyim” der.. “Yaptığın iş zalimce ve haram.. Günahlar içindesin.. Sonra da kalkıp, o yaptıklarını men edenin huzuruna varıyorsun!

Bu nasıl iştir?

” Eşkiyaların reisi olabildiğince hüzünlü, şu ilginç ve ibretli şu cevabı verir:

“ Ey yolcu! Ben yıllardır şeytana ve ayartıcı benliğime uyarak, Rabbimle aramda faraza 100 kapı varsa, 99unu kapattım.. İstiyorum ki hiç değilse BİR KAPI AÇIK KALSIN!”

Aradan zaman geçer, o zatın yolu, nasip olur Kabe’ye düşer… Tavaf esnasında bir de bakar ki, yıllardır hiç unutamadığı o eşkiya reisi de orada!.. Kabe’ye sarılmış, huşu ile dua etmekte, hıçkırıklarla ağlamaktadır.. Yine hayretlerdedir o zat..Yanına varır selamlar onu,kendini tanıtır ve sorar:

“Oradan buraya… Nasıl oldu bu iş? Nedir bunun hikmeti?

”Tebessüm eder tövbekar adam ve ışıl ışıl gözleri,boynu bükük der ki:

“Sana demiştim ya hani; hiç değilse BİR KAPI AÇIK KALSIN O’nunla aramda..İşte ben, tüm acizliğim ve samimiyetimle o kapıyı hep açık tuttum.. Rabbim de rahmetiyle, muhabbetiyle lutfetti tüm kapıları açıverdi ,O’nun atasına hudud mu var?

” Evet efendim bu kadardır ol hikaye..

Unutmamali ki insan, içinde fücurun da potansiyelini barındırır, takvanın da… Kötülüğün de, Allah’a yakınlığın vereceği erdemlerin de..

Çağımız cazibedar fitne asrı.. Nefis ve şeytan daim günahlara sevketmede insanı.. Ve insan çok zayıf, çok aciz.. Hata edebilir, günah işleyebilir.. Her ne durumda ve konumda olursa olsun, insan hiçdeğilse bir kapıyı, namaz kapısını daim açık bırakmalı..

“Ben günahlar içindeyim, o huzura nasıl varırım?..”dememeli asla..Samimi olsun yeter ki, bir süre sonra kıldığı namaz,onu kötülüklerden alıkoyacaktır.. Sakın deme:

“Ben çok günahkarım, kıldığım namaz olmaz!” İnatla devam et.. Bırak hep açık kalsın o kapı.. Sonra O, işini bilir..

HZ. ÖMER’İ (R.A.) TESİRİYLE YATAĞA DÜŞÜREN AYET…

 

HZ. ÖMER’İ (R.A.) TESİRİYLE YATAĞA DÜŞÜREN AYET

Kur’ân-ı Kerîm, sır ve hikmetlerini “takvâ ehli”ne açar. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır.

“O kitap (Kur’ân); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (Allah korkusuyla haramlardan sakınanlar) için bir yol göstericidir.” (el-Bakara, 2)

Bu sebeple Kur’ân’ı en iyi idrâk edenler, takvâ üzere yaşayıp gönül­lerine seviye kazandırabilenlerdir. Herkes aynı rahle önünde diz çöküp Kur’ân okusa, herkes kalbinin seviyesi nisbetinde Kur’ân’dan istifâde eder.Bu hususta Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın şu hâli, ne kadar ibretlidir:

Bir gün Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, bir evin önünden geçerken, hâne sahibi­nin, evin dışına taşacak kadar yüksek sesle Tûr Sûresi’ni okuduğunu işitti. Adam:

“Rabbinin azâbı hiç şüphesiz vukû bulacakır, onu defedecek hiçbir şey de yoktur.” (et-Tûr, 7-8) âyet-i kerîmesine gelince, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bineğinden indi, bir müddet duvara yaslanarak dinledi. Sonra bu âyetin îkâzındaki şiddetin tesiriyle evinde bir müddet hasta yattı.

İşte Kur’ân-ı Kerîm, kalbin seviyesi nisbetinde derinliğine dalınabilen uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Nasıl ki yüzme bilmeyen biri, ancak sığ sularda kulaç atabilirken, mâhir bir dalgıç, denizin en derin yerlerine dalar; kıyıdakilerin göremediği, acâyip, garâip ve değişik manzaralarla bambaşka âlemler seyrederse, takvâ yolunda kalben merhaleler kat eden kimseler de Kur’ân’da pek çok hikmet tecellîleriyle karşılaşır, ondan gerçek mânâda feyz alırlar.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İmâm-ı Rabbâni, Erkam Yayınları

En Çok Okunan Yazılar